Âşık Remzâni

 

 

 

Yolumuzun eşiğinden hayli uzak düştük!

 

Veliyettin Hürrem ULUSOY

 

 

PİRHA-Hacı Bektaş Veli Dergahı Postnişini Veliyettin Ulusoy, ‘Eşik’ kavramının Alevilik açısından ne anlama geldiğini yazdı. Ulusoy, eşikler kendimiz gibi olmayanı anlama, bizim gibi düşünmeyen ile duygudaşlık kurma imkânını tanır” dedi. Ulusoy, “Mesafenin tamamen ortadan kaldırılması ise asimilasyonu birlikte getirir” ifadesini kullandı. 

 

Hacı Bektaş Veli Dergahı Postnişini Veliyettin Ulusoy, Serçeşme Dergisinde Eşik kavramının Alevilik açısından ne anlama geldiğini kaleme aldı.

 

Ulusoy, “Evimizin eşiğinden adımımızı dışarıya atmamız, binmiş olduğumuz araç, çıktığımız yol, uğradığımız kafe, yurttaşlıktan kaynaklı bazı sorunların çözümü için uğramış olduğumuz kamusal alanlar, kentlerde zenginlerin ve yoksulların ikamet ettiği mekânların bitişik yaşam adacıkları, inanç ritüellerimizi yerine getirmek amacıyla gittiğimiz ibadet mekânları, buluşma ve görüşme noktaları vb. sosyal hayatın her aşaması bizi eşikler ile buluşturur” dedi.

 

“EŞİKLER, ÖTEKİ OLANI KEŞFETME İMKANI SUNAR”

 

“Eşikler-ara alanlar, aynı zamanda ötekiliği anlama, öteki ile karşılaşma, ötekiliğe açılma, öteki olanı keşfetme ve anlama imkanını bizlere sunar” diyen Ulusoy, şunları dile getirdi:

 

“Bu durum belki bir sınır koyma, hat çizme olarak algılanabilir fakat sınır koymak: sırf ötekiliğe karşı bir savaş ilanı değil tersine ötekiliğe açılan bir köprü, ötekiliğe açık olma ve cemal cemale gelme, kendimiz gibi olmayanı anlama, bizim gibi düşünmeyen ile duygudaşlık kurma imkânını tanır. Bu nedenle eşik, bir ötekiliği dışarıda tutan tanımlayıcı bir sınır değil, farklı şekillerde tanımlanan geçiş eylemlerini içerir.

 

“MESAFENİN TAMAMEN ORTADAN KALDIRILMASI ASİMİLASYONU GETİRİR”

 

Buradan şu sonuca da varılmaması gerekir: Madem öyle, o halde mesafeyi ortadan kaldıralım… Mesafenin ortadan kaldırılması veya tamamen yok edilmesi asimilasyonu birlikte getirir ve bir adım ötesi mesafenin artırılması ise husumeti doğurur. Dolayısı ile eşikler-ara alanlar ilişkiselliğinde ‘haddimizi aşmadan’ nerede duracağımızı çok iyi bir şekilde hesap etmeliyiz.”

Veliyettin Ulusoy, “Günümüzde iç ve dış göç nedeniyle gerek metropol ve kent yaşamında ve gerekse yurtdışında yaşayan toplumumuz uzak zamanlar ve uzak yerlerde ne gittikleri yere aittirler ne de ayrıldıkları yere! Bu nedenle bulundukları yerin ne içindedirler ne de dışında” dedi.

 

“SIRLAR ŞEHRİ YOLUMUZDAN UZAK DÜŞTÜK”

 

“Bir nevi kendi tarihimizin bir istisnai durumunu yaşıyoruz. İstisnai durumlar her şart altında bir toplum için öncesini ve sonrasını farklılaştırır ve bu istisnai durumlar kural, biçim, usul haline dönüştüğünde yok etme gibi bir özellik kazanır” ifadelerini kullanan Ulusoy, şunları kaydetti:

“Yani bir toplumun evveliyatına dair ne var ise istisnai durum içerisinde yok eder. Bir başka ifade ile “istisnalar kaideyi bozmaz” diye bir kural yoktur tersine istisna geçerli bir hal aldığında tamamı ile kaidenin yerine geçer.
Bu istisna hali, bizler yani Alevi toplumu için neredeyse bir kural, kaide veya biçim halini almak üzeredir. Yol içinde bizim bir eşiğimiz var: Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin’i temsil ettiğine inandığımız ve Yolumuza girişin simgesi olarak bildiğimiz, üzerine basılmayan meydanın iç yüzüne açılan bölüm; zahirden, görülen alemden, batın alemine yani gönül gözü dışında görülmeyen aleme doğru giden yolun ilk aşaması; olağan bilgi hakikatin bilgisini ayıran kapı. Basılmaz tam tersine “baş koyduğumuz” ve sırlar şehri bizi buluşturan Yolumuzun eşiğinden hayli uzak düştük. Bir nevi kendi Yolumuzun “ötekisi” haline gelmeyi başardık! Tarihsel döngü ve zaman içinde hiçbir dönem bugün olduğu kadar kendi Yolumuzdan uzak düşmemiştik.

 

“EN TABİ HAKLARIMIZDAN MAHRUM BIRAKILDIK”

 

Burada dikkat edilmesi gereken bir başka husus daha var: Gündelik hayatımızın idamesi için kamu veya özel sektör fark etmeksizin toplum olarak bir yerlerde çalışmamız gerekir fakat bu mecralar eşikler-ara bölgeler yerine kesin ve katı çizgiler çekilmiştir. Bu durum eşiksellik ve ötekiliğin bir başka istisnai durumudur. Dolayısı ile mevcut şartlar altında iki büyük sorun ile karşı karşıyayız: birincisi yurttaşlıktan kaynaklı en tabii haklarımızdan mahrum bırakılmamız ve ikincisi ise Yolumuza talip olma hususunda kendi “çabamız” ile kendimizi uzaklaştırmamız. Benzer olmasa da her iki alanda da “istisnai” bir durum yaşıyoruz. Bu “istisnai” halin süreklilik, kalıcı birer kural veya kaideye dönüşmemesi umudu ve dileği ile.”

 

                                                          -  Makaleler  -